Justinianusun Halefleri Zamanında Bizans:Justinianus ölünce Bizans doğudan kopmuştur. Bu da kültürel yozlaşmaya neden olmuştur. Bu esnada batı barbar hücumunun etkisi altında kalmıştır. Bunun nedenlerinden en önemlisi İstanbul’un iyi korunuyor olması, ayrıca medeni-yet unsurlarının doğuda daha iyi korunuyor olmasıydı.
2.JUSTİNOS (565-578): Tahta çıktığında devletin bütün mali kaynakları kurumuştu. Topar-lanmak için ilk olarak İran’a ödenen vergiyi ortadan kaldırmıştı. Fakat İran bu süreç içerisinde eskisinden daha da güçlenmişti. Bu da ileride sorunlara yol açacaktır. Bu sıkıntıların yanında Lombardlar, Gepidler, Avarlar ve Slavlar tehlikesi ortaya çıkmıştır. Avarlarla Lombardlar birleşerek Gepidler i yenmişler, Slavları da yanlarına alarak Pannonia bölgesine gelmişlerdir. Ancak asıl sıkıntı Roma’da yaşanmıştır. Ravenna şehri ile Roma’nın bağlantısı kopartılmıştır. Lombardlar bir süre sonra karşı konsa da Roma’yı Germen Bölgesi haline getirmişlerdir. 2. Justinos tahta çıkar çıkmaz mali konularda ve askeri teşkilatta yenilikler yapma yoluna gitti. Kendisi aslında iyi niyetli ve özverili bir imparator idi. Ancak onun şanssızlığı bütün kaynak-ların Justinianus döneminde kullanılmış olmasıydı. Bir de barbarlar meselesi artarak devam ediyordu. Bizans’ın artık Tuna boylarında yeni düşmanları vardı. Şimdi Avarlar ve Slavların yanında Lombardlar ve Gepidler bulunuyordu. Lombardlarla birleşen Avarlar Tuna boylarına çöreklenen Gepidleri dağıtırken Slavlarla birlikte Pannonia bölgesinde ciddi bir tehlike ortaya çıkmıştı. Diğer taraftan Lombardlar Roma’nın kuzeyinde bir kült merkezi Ravenna şehrini ele geçirmişler, ve Roma’nın doğu ile bağlantısını kesmişlerdir. Diğer bir sıkıntı ise doğuda orta-ya çıkmıştı. İranlılar ödenmeyen vergiyi fırsat bilerek Bizans topraklarına saldırdılar. Bizansın stratejik bir noktası olan Dağra Kalesi 573 senesinde İranlıların eline geçti. Bu tarihten sonra 2. Justinos’un akıl sağlığı da bozulmaya başladı. İmparator artık güven vermeyen dengesiz bir kişi olarak bütün camia tarafından tanındı. Yönetim karısı Sofia’nın eline geçti. Bir müddet sonra Sofia’da Tiberius’u imparator ilan etti. Tiberius döneminde Bizans hükmeti Avarlardan kurtulmak için daha yüklü haraç ödemeye razı oldu. Ancak Slavlar kalabalık gruplar halinde Tuna’yı aşarak Trakya’ya girip Makedonya ve Teselya’yı yağmaladılar. Tiberius’tan sonra Bizans tahtında Maurikos’ u göryoruz. Maurikos iyi bir askerdi ve ordu komutanı olmayı başarmıştı. İmparator ona kızı Constantina ’yı vermiş ve Cesar unvanıyla ödüllendirilmişti. Ciddi, ölçülü, cesur ve özellikle tutumlu olan bu imparator orduyu yeniden kurma ve idareyi yeni baştan teşkilatlandırmaya çaba harcadı. Justinianus’u izleyen halefleri arasında impara-torluğun prestijini en iyi koruyan odur. Maurikos döneminde imparatorluğun başarılı olması-nın temel nedeni İran tehtidinden kurtulmuş olmasıdır. Bu zamanda İran’da meydana gelen iç savaş Maurikos’un işine yaramış, hatta İran tahtına geçen 2.Hüsrev’in Maurikos’un etkisiyle tahta geçtiği bilinmektedir. Bu durum Maurikos’un hem idari kademelerin düzeltilmesi, hem de askeri alanda bir takım yeniliklerin yapılmasını sağlamıştır. Bu manada Maurikos’un en önemli icraatı Bizans arazilerinde eksarklık denilen bir sistem kurdu. Yönetim tüm yetkiyi elinde tutan askeri bir valiye verdi. Buradaki amaç barbar akınlarını durdurmak ve eyaletler-deki iç karışıklıkları engellemekti. Yerel halktan derlenmiş bir tür bölgesel ordu oluşturuldu. Silah altına alınan, bölgeselleşti. Ordu, belirli bir bölgeden derlenen milis gücüne dönüştürül-dü. Askerler küçük toprak sahibi çiftçilerden derleniyordu. Roma’ da olduğu gibi düşman ülkelerde konaklama anlayışı getirildi. Böylece askeri alanda harcamalar azaltıldı. Fakat bu sistem Maurikos hükümetini deviren 602 isyanına dönüştü. Demeler kent plepler ve çiftçiler ile kölelerin birleşip bir cephede toplanmalarına neden oldu.
602 İSYANI: Maurikos’un 602 senesinde Tuna boylarında ordunun barbarlarla olan mücade-lesi esnasında kışlama emrinin gelmesiyle bir isyan patlak vermiştir. Bu isyan eksarklık siste-minin doğal bir sonucu idi. Nitekim Bizans’ta sosyal tabakalaşma giderek artmış, üstelik Maurikos’un yeni vergileri, çoğunluğu fakir olan yeşiller partisinin desteğine maruz kalmıştır. 602 isyanı işte böyle bir durumda gerçekleşiyordu. Yani büyük bir çoğunluğu fakirleşmiş bir halk ve umudunu bir yüzbaşıya bağlayan bir güruh… Phocas ve ordusu istanbul’a yürürken beraberinde de çok sayıda taraftar getiriyordu. Halk ise büyük sabırsızlıkla bu yeni imparatoru bekliyordu. Mauricos, Phocas’a elçiler gönderdiyse de Phocas hiçbirini dikkate almadı. Bu arada Phocas yeni imparator için Mauricos’un altıncı oğlu Theodosios’a haber göndermiş, o olmayacaksa kayınpederi Germanus’un imparator olmasını istemiştir. Bunu duyan Mauricos Germanus’u huzuruna çağırtmış, onu aşağıladıktan sonra idamla tehdif etmişti. Hatta bir gün sonra bu niyetini uygulamak için muhafızlar göndermiş; fakat halk, muhafızların Germanus’u sığındığı Meryem Ana Kilisesi’nden almalarına engel olmuştur. Bunun üzerine Mauricos hıncını oğlundan çıkartmıştı. Bastonuyla onu öldüresiye dövmüştü. İşte bu şartlarda hükümet-te kalmaya çalışan Mauricos, Phocas’ın büyük bir ihtişamla İstanbul caddelerine gelmesine şahit oldu. Phocas 4 atın çektiği bir arabayla, Erguvanî elbisesiyle çığlıklar arasında Meryem Ana Kilisesi’ne karısı Leonidas ile birlikte taç giyme törenine giderken halka avuç avuç altın-lar dağıtmıştı.Bu esnada Mauricos ve eşi İstanbuldan uzaklaşmaya çalışıyordu.Ancak Phocas-ın adamları ikisinide bugünkü Kalamış sırtlarında olan Aziz Autonamas Kilisesi’nde yakaladı. Phocas, Mauricos’u affetmeyi aklından bile geçirmedi. İdamindan önce 5 oğlunun kafasının kesildiğine şahit oldu. Kafalar Forum Tauri’de günlerce sergilendi. Karısı Constantina ise kız-ları ile birlikte bir manastıra kapatıldı. Phocas 8 yıl Bizans’ı yönetti. Fakat onun yönetimi tam anlamıyla bir kıyım oldu.Mauricos’u destekleyen herkes acımasızca öldürüldü.Onun bu yöne-tim anlayışı halk arasında büyük bir tiksintiye yol açtı. 5-6 yıl önce onu bağırına basan halk, şimdi ona nefret duymaya başlamıştı. Hatta 607 ve 608 senelerinde isyan girişimleri oldu. Phocas ve yandaşları isyanın arkasında Constantina ve kızlarının olduğunu düşündü.Mauricos un bu son aile üyeleri bu nedenle 608’de öldürüldüler. Bu olay üzerine Bizasns tarihçileri bu durumu Bizans tarihinde kara bir leke olarak anlattılar.Kısacası Phocas’ın saltanat yılları çeki-lecek durumda değildi.İstanbul’u bu beladan kurtaracak olay çok gecikmedi.Phocas’ın bittiği-ni müjdeleyen haber doğudan, İran’dan geldi.Zira bu iç savaşlarla dolu ortamdan 2.Keyhüsrev çok iyi faydalandı. Antakya, Suriye, Kafkasya, Lazika ve Ermenistan çok kısa bir sürede İran-ın eline geçti. 609’da İran bütün İç Anadolu’yu istila ederek Kadıköy sırtlarına dayandı. Bunun üzerine senatörler bu saldırıyı bastırmak üzere Afrika eksarkı Heraklius’un yardımını istediler. Heraklius, Phocas’a karşı planlanan darbenin yöneticisi olmayı kabul etti ve kendisi ile aynı adı taşıyan oğlunu Bizans’a bir donanma ile gönderdi. Donanma 3 Ekim 610 günü İstanbul Limanına demir attı. Şehir halkı tamamıyla onun tarafında olduğunu hemen ilan etti. Heraklius ve ordusu halk desteği ile Bizans sarayını hiçbir direnişle karşılaşmadan aldılar. Pothis adında bir saray görevlisi karısını elinden aldığı için gönüllü olarak Phocas’ı yakalama işini aldı. Çok kısa bir sürede Phocas, imparatorluk elbiseleri üzerinden çıkarılmış bir hâlde Heraklius’un önüne getirildi. Elleri arkadan bağlıydı. Heraklius, Phocas’a şöyle dedi : Bak devleti nasıl yönettin sefil! Ve Phocas şöyle cevap verdi :Bakalım sen nasıl yöneteceksin! Bunun üzerine Heraklius hemen orada Phocas’ın başını gövdesinden ayırdı. Ellerinden biri bir mızrağın ucuna,organlarından bazıları ise diğer bir mızrağın ucuna takılarak günlerce İstanbul sokaklarında gezdirildi. Halk bu manzaradan memnun kalmıştı. Hükümdarın erkek kardeşiyle birkaç yakını da aynı işkencelere uğradılar. Böylece senato tarafından seçilen Heraklius impa-ratorluk cübbesini giydi. Bizans’ta artık yeni bir dönem başlıyordu.
HERAKLİUS DÖNEMİ(610-641): Heraklius imparator olduğunda durum hiç iç açıcı değildi. Dini tartışmalar bir tarafa doğuda İran neredeyse Kadıköy önlerine kadar yaklaşmış ve İç Anadolu bölgesini kontrol edecek duruma gelmişti. Kuzey sınırları da bundan farklı değildi. Avarlar ve Slavlar Trakya ve Teselya bölgesine artık yerleşmişlerdi. Herşeyden önemlisi halk artık vergi verebilecek ve askerliğe katkı sağlayabilecek bir durumda değildi. Şimdi Heraklius orduyu yeniden düzenleyecek ve iç çekişmeleri ortadan kaldıracak, nihayet yönetime karşı her an için isyan edebilecek aristokrasiyi baskı altına almak zorundaydı.Elbette orduya çeki düzen verecek ve en önemlisi de itaat anlayışını yerleştirmek mecburiyetindeydi. Bütün bunlar için mali yapının düzenlenmesi ve sürekli bir gelirin olması gerekiyordu. Kısacası Heraklius’a ciddi manada kaynak lazımdı. 612’den 619’a kadar imparatorluk çok sıkıntılı günler geçirdi. Bozgunlar ardı ardına geliyordu. İran süvarileri kuzey Suriye, Kafkasya ve İç Anadolu’da tam manasıyla bir baskı kurmuştu. Avarlar da neredeyse İstanbul surlarına dayanmıştı. Hatta Heraklius Avar kaanının kurduğu pusuya düşmekten son anda kurtuldu.Heraklius bu zamanda imparatorluğun merkezini Kartaca’ya taşımaya karar verdi.Fakat Patrik Sergius imparatoru bu fikirden vaz geçirmeyi başardı. Kilise bütün hazinesini imparatorluğun hizmetine verdi ve bu Heraklius’un Avarları durdurmasına ve İran’a tek bir güç olarak yüklenmesi için fırsat verdi. Heraklius öncelikle güçlü bir ordu kurdu ve bizzat ordusunun başında sefere çıkmayı kararlaş-tırdı. Fakat Sergius’ un yardımıyla da müthiş bir propaganda yaptı. (614’ te İran orduları Kudüs’ü ele geçirdi ve burada büyük bir katliam gerçekleştirdi. İran ordularına yahudiler ve monofizitler de yardım etmişti. Kudüs’ te bulunan Büyük Doğum Kilisesi ve hazinesi de yağmalanmış ve İsa’ nın çarmıha gerildiği Kursal Haç’ta İran’a götürülmüştü.) Kudüs’te kırılan hristiyanlığın onuru kurtarılacak ve Kutsal Haç tekrar yerine dikilecekti. Roma büyük bir savaşa hazırlanıyordu ve halk dini semboller ve nutuklarla galeyana getiriliyordu. Kanaati-mizce bu durum haçlı seferlerinin ilk örneği idi. Heraklius 628 yazında sefere çıktı. İran ordu-suyla Ninova yakınlarına yapılan savaşta Keyhüsrev yenildi. Zorlukla da olsa ülkesine dön-meyi başardı. Fakat Keyhüsrev İran’da oğlu Sirus’un hazırladığı bir komploya kurban gitti. Kral sarayın bir odasında yığın halindeki altınlar, mücevherler ve değerli eşyalar arasında açlık ve susuzluktan yavaş yavaş can verdi. Kutsal Haç büyük bir törenle İran’dan getirilerek eski yerine dikildi. Heraklius artık Ön Asya dünyasında ün salan bir imparator oldu. Fakat Heraklius doğuda bu askeri seferleri yaparken beklenmedik bir olay gerçekleşti. Avar kaanı anlaşmayı bozarak hem karadan hem denizden İstanbul surlarına dayandı.Heraklius büyük bir hızla başkente dönmeye karar verdiyse de İstanbul surlarında amansız savaşlar yapılmaya çoktan başlanmıştı. İstanbul’u kurtaran bu seferde Patrik Sergius oldu. Sergius Bizans askerle-rine ve halkına İsa’nın ve Meryem’in resimlerini Haçlar ve dini ikonlar göstererek amansız bir savunma yapılmasına neden oldu. Her yerde Meryem Ana’nın bizzat savaşa katıldığı söylenti-leri yer alıyor ve bu Bizans askerleri ve halkını heyecanlandırıyordu. Avarlar bütün gayretleri-ne rağmen surları geçemediler. Nihayet 10 Temmuzda yapılan bir deniz savaşı ile yenildiler. Sergius şehri kurtarmıştı. Bu olay o günden sonra günümüze kadar devam eden bir kutlamaya dönüştü. Her 10 Temmuz’da okunan Theotopos’a minnettarlık adlı ilahi o zamanlar Sergius tarafından bestelenmişti. Fakat Bizans’ın doğuda ve şehrin savunmasında gösterdiği parlak başarı fazla sürmedi. Talih Bizans’a hiç bir zaman zirvede kalan bir başarı göstermeyecekti. Şimdi Bizans’ın başında yeni ve amansız bir düşman olan Müslüman Araplar vardı. Heraklius un İran’a karşı kazandığı zaferlerin başladığı yıllar peygamber efendimizin hicretine rastla-maktadır.Heraklius 628’de Ninova önünde İran ordusunu ağır bir bozguna uğrattığında Bizans Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Mısır’a tekrar hakim olurken İslamiyette yavaş yavaş yayıl-maya başlıyordu. Şimdi Bizans’ın karşısında İslam orduları bulunmaktaydı. Heraklius var gücüyle Mezopotamya ve Suriye’de bir birlik oluşturmaya çalışırken 634 senesinde Şam’ın güneyindeki Bostra Kalesi düştü. Halife Hz. Ömer liderliğindeki islam orduları hızla İran coğ-rafyasına girerek birçok fetihler yaptı. İran’ın fethi elbette iki gücü karşı karşıya getirdi. 20 Ağustos 636’da yapılan Yermuk Savaşı’nda Bizans ordusu ağır bir yenilgi aldı. Bu savaşın sonucu Suriye, Filistin ve Mısır’ın kaderini de belirledi. Yahudilerle monofizit halk Arapları kurtarıcı olarak karşıladı.Halkın tutumu Arapların işini kolaylaştırdı. 637’de Kudüs ve Filistin 638’de Antakya, kuzey Suriye, 641 ve 642’de Mısır Müslüman Arapların eline geçti. Mısır’ın zaptından ve Arapların güçlenmesinden sonra Bizans bu bölgelerdeki hakimiyetini kaybetti. Artık Bizans mukavemeti kırılmış ve Suriye’deki mücadelenin neticesi belli olmuştu. Filistin de direniş çok sert olmasına rağmen Kudüs Hz.Ömer’e teslim olmak zorunda kaldı. İslam ordularının 6 yıl içinde Bizans’ın en önemli topraklarını fethetmesi 641 senesinde Heraklius un acılar içinde ölmesine neden oldu.Heraklius geride iki oğul bırakmıştı.Bunlardan bir tanesi ilk eşinden olan Constantinusdiğeri de yeğeni Martina’dan olan Heraclonas. Bir müddet sonra Constantinus zehirlenerek öldürüldü. Martina ve ona sadakatla bağlı oğlu Heraclonas tahtta yalnız kaldılar.Fakat Bizans’ın ileri gelenleri Constantinus’un ölümünü Martina’ya bağladılar. Saraydaki bir oldu bittiyle Bizans tahtına Constantinus’un genç oğlu II.Constant geçirildi. II. Constant 641’den 668’e kadar Bizans imparatoru oldu. Martina ve oğlu işkencelere uğradı-lar ve sürüldüler. Martina’nın dili, Heraclonas’ın da burnu kesilerek sürgüne gönderildi. Bu kötü şartlar içinde II. Constant bir yandan iç entrikalarla bir yandan da dışarıda Müslüman Araplarla mücadele ediyordu.II. Constant’ın öldürülmesinden sonra yerine oğlu IV.Constanti-nus ve onun ölümünden sonra da II. Justinianus imparator oldu. II. Justinianus bir halk ayak-lanması sonucunda tahttan indirilerek Leonitus adında bir general imparator oldu. Daha sonra da Apsimar adında bir amiral III.Tiberius adında saltanat sürdü. II.Justinianus 695’te bir darbe sonucunda devrildikten sonra burnu kesilerek Kırım bölgesinde bu günkü Kerson şehrine sürülmüştür. 8 yıllık bir esaretten sonra Hazar devletine sığınmış ve kız kardeşini Hazar kaanı ile evlendirmiştir. Bir müddet sonra Bulgarlara kaçan Justinianus Bulgar kralının yardımıyla yeniden Bizans tahtına çıkmıştır. II.Justinianus 705’ten 711’e kadar intikam almakla zamanını geçirmiştir. Bizans’ ta dönen bu entrikalardan en fazla Araplar faydalanacaktır. Amaçları İstanbul olan Araplar daha II. Constantinus zamanında saldırıya geçmişlerdi. Pek çok kez İstanbul’u kuşatmalarına rağmen almayı başaramadılar.Bundaki sebep Bizanslıların Rum ateşi denilen kimyasal bir birleşim olan ve düştüğünde patlayan büyük alevler çıkaran ve bu ateşi suyun bile söndürmesi zor olan bir silah kullanmış olmasıdır. 677 yılında yine bir kuşatmadan dönen Arap donanması Ege’de muazzam bir fırtınaya yakalandı ve tümüyle battı. Bu felaket Araplarla Bizanslar arasında geçici bir barışın olmasını sağladı. Fakat bu yüzyılın sonunda tekrar harekete geçen Arap orduları Kartaca ve İber Yarımadasını almayı başardılar. Bu başa-rının önemli nedenlerinden biri bölge halkının hoşgörüyle yaklaşan Araplara destek olmasıdır. Fakat Arapların Afrika’daki istilası çok yıkıcı olmuştur. Çünkü burada yaşayan hristiyanlar berberiler Araplara karşı çok direnç göstermişlerdi. Bu nedenle de Araplar buradaki Bizans yapılarını ortadan kaldırdılar.Halka da büyük zarar verdiler. II.Constant Slavlarla da mücadele etti. Özellikle hafif yapıdaki Slav tekneleri Marmara’daki korsanlık faaliyetleri Bizans’a çok zarar veriyordu. İşte bu sıkıntılı günlerde II.Constant Roma’ya dönmüştü. Onun bu dönüşü Araplara karşı bir taktik mi yoksa İstanbul’dan kaçış mıydı bunu yorumlamak zordur. Fakat kendisi Sirakuza’da uğradığı bir suikast sonucu öldürüldü. Onun ölümünden sonra Bizans’ta vahşet dolu olaylar yaşanmaya başladı.
8. ve 9. YÜZYILLARDA BİZANS:
İsaura Hanedanlığı ve İkonoklasm Hareketi:8. yüzyılın başında Bizans imparatorluğu ölümcül bir tehditin altındaydı. Ancak bu bunalımı aşabilcek ve Ege Denizi havzasındaki topraklarını daha uzun süre koruyabilecek gücü buldu. Bizans’ın 8. yüzyılda gösterdiği istikrar devletin tarihinde derin izler bırakmış olan İsaura Hanedanlığına mâl edilir. Bu hanedanlığın üyelerine aynı zamanda İkonoklas Hükümdarlar denilmektedir. Bunlar; III. Leon(717-740), V. Konstan-tinos (741-775), IV.HazarLeon(775-780), VI.Konstantinos(780-797)’tur.
III. Leon zor şartlarda imparator olmuştur. Zira Mesleme’nin emevi ordusu 80bin kişilik kara birlikleri ve bir o kadar da 1800 parçalık donanmadan oluşan deniz birlikleri İstanbul surları önüne ulaştılar.Arapların İstanbul’u almak için giriştikleri bu kuşatma da başarısızlıkla sonuç-landı. Rum Ateşi, Mısır’lı hristiyanlardan derlenmiş tayfaların ihaneti ve çetin geçen kış gibi nedenlerle Mesleme kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Arap orduları geri çekildiğinde çok büyük bir zaiyat olduğu ortaya çıktı. Öyle ki 1800 parça donanmadan geriye sadece 10 gemi kalmıştı. Hangi nedenlerle olursa olsun Araplar açısından kuşatmanın sonucu korkunçtu ve doğuda büyük yankılara yol açtı. Emevilerin prestiji zedelendi. III.Leon ise halkı tarafından imparatorluğun kurtarıcısı olarak yüceltildi. Araplar karşısında kazanılan parlak başarı iktida-rın güçlenmesine katkıda bulundu. Bizans yönetiminin hem anarşinin ezilmesi hem de savaş gücünün geliştirilmesi için bir dizi tedbir alınmasına sebep oldu. Orduda tam anlamıyla gevşe-miş olan disiplin tekrar kuruldu. Hükümet gerekli parayı Ortadoks kilisesinin ve manastırların malikaneleriyle diğer varlıklardan rahatça sağladı. Kısaca Leon gerekli kaynakların nereden karşılanacağını çok iyi biliyordu ama uygulama o kadar kolay olmadı. 726’da Leon ikonalara ibadeti paganlıkla eş tutan bir ferman yayınladı. İkonalar halk kitlelerini çekmede kilisenin ve manastırların zenginleşmesinde başlıca rol oynayan büyülü nazarlıklar veya muskalardı. Bunlar arasında Haç, Meryem Ana ve İsa heykelleri azizlerin mezarlıkları sayılabilir. Bunun yanı sıra imparator manastır ve keşiş sayısının azaltılmasına ilişkin bir dizi tedbir de alıyordu. Leon’un bir diğer sosyal faaliyeti de Ekloga adı verilen kısaltılmış yasalar seçmesi ve hazır-lamış olmasıdır. Çünkü Justinianus’un derlemeleri toplumun ihtiyacına karşılık veremiyordu. Ayrıca gelenek ve görenekler de değişmişti. Kanunların çoğu latince idi. Oysa halk Yunanca konuşuyordu. Yunanca yazılan bu derleme geniş ölçüde medeni hukuk ile ilgilidir. Yasa halk ile soylu arasındaki eşitsizliği kaldırır. Bu derlemede dikkati çeken bir diğer husus ise beden-sel sakatlama cezalarının fazla olmasıdır. Bunlar el, kol, burun, dil kesme ve göz oyma en hafif ceza ise kırbaçlanmadır. Ancak bu gibi cezalar o güne kadar cezası ölüm olan suçlara verilmekteydi. Ekloga aileyi de korumaya almış, boşanmayı yasaklamıştır.
V.KONSTANTİNOS (741-775): Leon’dan sonra tahta geçen Konstantinos Araplara karşı sağlanan başarılardan dolayı Bulgarlarla yapılan anlaşmayı iptal etti. Konstantinos doğuda sağlamış olduğu başarıyı batıda da göstereceğinden çok emindi. Ancak Tuna boylarında kök salan Bulgar göçlerini ortadan kaldırmak mümkün olmadı. Bulgarlarla yapılan savaş 20 yıl sürdü. Ancak bir sonuç alınamadı. Fakat Bulgarlara güçlü bir Bizans olduğu izlenimi verildi. En azından Bulgar tehlikesi bir müddet Roma’dan uzak tutuldu. III.Leon ve oğlu V.Konstanti-nos Bizans’ın en zor günlerinde ortaya çıkan ve imparatorluğu kurtaran hatta yeniden kuran büyük imparatorlardır. Rus ve Alman uzmanları onların siyasi ve askeri başarılarından farklı olarak hukuk alanında ve iç kalkınma hamlesi üzerinde de dururlar. |