|
|
 |
TOPLUM YAPISI
PATRİCİLER
Eski Romada asıl halk grubunu oluşturan kesimdir ve yalnızca bunlar tam vatandaşlık hukukuna sahiptir.Ticaret ve mülkiyet hukuku, eşitliğe dayanan evlilik hukuku, aktif seçim hukuku, memur seçimi ve memur yapma tam olarak bunların imtiyazında idi.
Mecliste ve devleti idarede yalnız bunların söz hakkı vardı.Orduda bunlar tam yetkili idi.Büyük çoğunluğu geniş arazi sahibi olan bu tam hukuklu vatandaşlara babaoğulları anlamına gelen patriciler deniyordu.
PLEPLER
Eski Romada hiçbir hukuku bulunmayan insanların haricinde bir de plep denilen ve vatandaşlık hukukunun ancak bir kısmına sahip olan bir halk zümresi vardır.Plepler ticaret ve mülkiyet hukukuna sahip bulunuyorlardı.Fakat eşitliğe dayanan evlenme hukukuna sahip olmadıklarından patricilerle evlenemiyorlar, askere alınmıyorlardı.
Ayrıca siyasi haklardan da mahrum idiler.Yani ne seçebiliyorlar nede seçilebiliyorlardı.En çok yaşadıkları yer taşralar idi.Roma’da pomerium üzerinde bulunmaları ve yaklaşmaları kesinlikle yasak idi.
POMERİUM
Roma’daki sınırların olduğu bölge.Kutsal alanlar vardır buraya herkes elini kolunu sallyarak giremez.
KRAL(REX)
Patrici ve plep şeklinde ikiye ayrılan Roma halkının yaşadığı Roma Devleti Krallık idaresi altında bulunan bir şehir konumu altındadır. Ancak bu devlette Teok ratik bir düzen vardır. Çünkü burada Kral Tanrı veya Tanrının vekili değildir. Diğer taraftan Kral Devletin siyasi, askeri, adli ve dini şekilli idi.
Kralın bu yetkileri ise onun tam hukuklu vatandaşlardan aldığı bir emretme kyvvetine dayyanıyordu. Ancak Romada Kral, verasetle devletin başına geçemezdi. İhtiyarlar meclisinin, Senatusun tekligiyle Curia meclisi tarafından seçilir ve kendisine emretme yetkisi verilirdi. Kral yapacağı işlerde Senatusa danışırdı. Öldüğü zaman yerine yenisi gelinceye kadar her 5 gün için geçici bir Kral atanırdı.
ORDU TEŞKİLATI
Eski Romada Ordu, şehirdeki 3 Tribustan toplanan askerlerden kurulmuş, bütünüyle Patricilerden oluşuyordu. Ordu, her biri 1000 er kişilik 3 Legio ya ya ayrılmştır. Asıl sınıfı piyade teşkil ediyordu. Ayrıca subaylarda vardı. Bunların her birinin başında komutanlar ve en yukarıda da Kral bulunuyordu. Ancak ilerleyen zamanlarda giderek büyüyen ordunun teşkilatında bazı değişiklilkler ve ilaveler yapıldı.
Legio ların sayısı 4 çıkarıldığı gibi Legio askerlerin sayısıda 4200 e ulaştırıldı.
Bu 4 Legionun 2si genç ve deneyimli askerlerden oluşturuluyor ve Bunlar daha çok askeri seferlerde kullanılıyordu. Diğer iki Legio da şehrin savunmasını sağlıyordu. Bu 4 piyade Legiosunun yanında bir de zenginlerin oluşturduğu 1800 kişilik süvari kyvveti mevcuttu. Böylece son Etrüsk Kralı zamanında Roma ordusu 20 bin kişiye ulaşmış bulunuyordu.
ESKİ ROMADA DİN
Romalılar doğada ve hayatta olan her şeyin Tanrısal iradeye bağlı olduğuna inanıyorlardı. Başlangıçta Etrüsk etkisinde olan din anlayışı fetihlerden sonra yeni ülkelerin kültürleriyle tanışınca burada yaşayan halkların dini inançlarından etkilendi.
Romalılıar fenikeye İran, Firik inançlarının etkisinde de kaldılar. Ama özellikle Yunan Uygarlığının dimn ve inan sisteminden etkilendiler. Bu çerçevede Yunanlıların önemli Tanrılarından olan Gök Tanrısı Zeus a, Jupiter, Ay Tanrıçası Hero, Juno, Zeka ve akıl Tanrıçası Atena, Minerva olarak adlandırılmışlardır.
Romalılarda bütün ilk çağ toplumları gibi kurbanların iç organlarının dağılışına bakarak ileriyi görmek gibi batıl inançlara sahiptiler. Falcılıkla birlikte büyücülükte Roma toplumunda önemli bir yer tutmaktadır.
Romalının bütün hayatı din ile doludur. Din Romalı için Tanrıların iradesine bağlılık demekti. Bu dinin özelliği de Tanrısal kudretlerin her yerde hüküm sürdüğüne olan imandan geliyordu. Romalı doğal olaylarda olduğu kadar insan ve devlet hayatında olan bütün olaylarda Tanrısal kudretler görüyordu. Romalıya göre bütün insan işleri bu Tanrısal kudretlerin hükmü altındaydı. Roma da ilk zamanlarda Tanrısal kudretlerin hiçbir tasvirleri yoktu. (jupiter,Vlars ve Ovirinus) Dolayısıyla tapınakları da yoktu. Yine bundan dolayı Romada en eski zamanlarda hiçbir Tanrı evlenmesi, Tanrı gerolojisi ve mitoloji yoktu.
Roma da Tanrıların insan şeklinde düşünülmesi Etrüsk etkisiyle oluşmuştur. Tanrısal şahıslar, Etrüsk ve Hellen Tanrı şekillerinden alındıkları için yalnızca onlarıninsan kılığına girmesiyle kalmadı. Hellen mitolojisi ve Tanrıları da beraber girdiler. Ve Roma Tanrılarıyla birleştiler. Şimdi eski üçlerden şahsi olarak düşünülen yeni bir Tanrı Trias ı meydana geldi. (göklerin hakimi Jupiter, Karısı Juno ve Kızları akıl ve zeka Tanrıçası Minerva) Şimdi artık insan şeklindeki bu Tanrıların Bronzdan veya pişmiş topraktan (Terra cotta) tasvirleri, Heykelleri yapılmaya başlandı. Tanrıların yeryüzünde oturmaları içinde mabetler inşa edilmeye başlandı.
Romalının Dindarlığı
Romalının dindarlığı dış etkilere rağmen dini düşüncelerini özünden değiştirecek kadar kudret gösterememiştir. Romalı her tarafta Tanrısal kudretler sezdiğinden dolayı bunların yakınlığını kazanmak uğrunda her şeyi yapmaya hazırdı. Hatta Romalı Tanrılara olan ibadette birçok kavimden daha ileriydi. Fakat bu ibadet karşılıksız yapılan bir ibadet değildi. Romalı yaptığı ibadette sunakta sunduğu kurbanlara, mezbahta yaktığı şeylere, astığı ve koyduğu odek eşyalarına her türlü dini bayram ve şenlikere Tanrılardan bir karşılık bekliyordu. Bu da kendisini himaye ve yardım etmeleri içindi.
Romanın herhangi bir ihmali Tanrıları kızdırabilir ve her türlü fenalığı yağdırabilirdi. Sonuçta Roma dini Tanrılarla insanlar arasında adeta karşılıklı işlere dayanan şartlı (veriyorumki versin) bir bağlılıktı. Bu ise bu dinin kalp işi olmaktan ziyade akıl işi bir din olduğunu göstermektedir. Eski Romalılar tıpkı eski Hellenler gibi Tanrıların şerefine yapılacak bazı gösterilerle onların hiddetlerinin azalacağına ve kendilerine yardım edeceklerine inanırlardı. Bu oyunların en önemlisi Circus oyunları (harp arabası yarışları, koşular, güreşler) idi. Fakatr bu oyunlar Cumhuriyetin sonlarına doğru. Dini karakterlerini kaybederek vahşice şekiller almışlardır. (Gladyatörler) Bundan başka tohum ekimi için aralık ayında yapılan saturnaliç şenlikleri vardıki , buna bütün halk (köleler bile) katılırdı. Bunmlar Avrupanın noel bayramlarında ve karnavallarda hala yaşamaktadır.
Sonuçta Romada din anlayışı kalp işi olmaktan ziyade akıl işi bir anlayışına sahip olduğu için Doğunun sahip olduğu mitolojik özelliklere karşı bir eğilim yoktu. Dini hayatının derin vir felsefesi yoktu. Daha ziyade şekilci idi. Fakat Romalı herşeyden önce eski batı dünyasında Tanrılara bağlılık demek olan din methumunu yaratmıştı. Bunun neticesinde de dinin buyurduklarını yerine getirmek olan zühd ve takva (günahtan sakınma) methumunu yaratmıştır.
ROMADA CUMHURİYET
Cumhuriyetin Kuruluşu ve Romada Cumhuriyet Teşkilatı
Romada Etrüsk Krallarının hakimiyetine son verildikten sonra idareyi Patriclerr ele aldı. Patriciler kendi anlayış ve isteklerine göer bir hükümet kyrdylar. Bu hükümet rejiminde devlet idaresinin yalnızca Kralın yekisinde olmadığı ve devlet idaresinin bütün vatandaşlarıilgilendirdiği fikri esas olarak kabul edilmiş bu yönetime de Latince Respıplica denmiştir. Consül, Devletin iki kişi tarafından yönetilmesi şeklidir.
Consül
Yeni rejimde en yüksek iktidar ve icra yetkisi Consüllük makamında idi. Fakat bu yetki tamamen sınırsız değildi. Bu sınır kendisini 3 asıl noktada göstermektedeydi.
Bu idari sistemde müşterek iktidar oluşumu yani idare tek bir şahsın eline bırakılmış değildi. Ve aynı yetkiye sahip Consül adı verilen ikisinin ortak
olan konu consullerin birbirlerine karşı itida hakkı olmasıdır.
2.Bunların görev sürelerinin sınırlandırılmış olması idi.Süresi dolan consuller görevinden çekilirdi.
3.Görevleri bittikten sonra haklarında dava açılabilmesidir.
Consüller Comite Centuria meclisi tarafından 1 yıllığına atanırdı.
Consül
Cnsüllerin görev sahası oldukça genişti.Hükümetin günlük işlerini görmek,devletin masraflarını kontrol etmek ve gidermek,senatus ile diğer curia,santurya meclisleri toplantıya çağırmak consüllerin yetkisindeydi.
Fakat en önemlisi ordunun sevk ve idaresinin bunların kontrolünün altında olmasıdır.Hukuki meselelerde de yine tam yetkili consüllerdir.En yüksek hakim durumunda idiler.
Consüllerin bu işleri yürütebilmeleri için yardımcıları vardı.Mesela:adli ve hukuki işlerde sorumlu olanlar ve tam yetkili olanlara Preaetor denilmekteydi.
Mani konularda yardımcılara Puaestoır denilirdi.Dinsel işlerde yetkili ise Pontiyet Mazimus(baş rahipler) sorumluydular.
Senatus:Krallar zamanında ihtiyarlar meclisi meclisi olarak görülen senatuslar yeni rejimin kurulmasında önemli yer oynadılar ve çok geniş yetkiler kullandılar.
Senatus artık iç ve dış siyaset işlerini çevirmeye bilhassa asker toplamaya,devletin mali işlerini kontrol etmeye başladı.Senatusun verdiği kararlar kanunlaşmasada Consüller bu kanunları işlemek zorunda kalırlardı.
Ayrıca senatus santurya meclisinin verdiği fakat kendisinin uygun görmediği kararlara karşı veto hakkı kazandı.Senato böylece devletin sabit ve gerçek temsilcisi haline geldi.
Sayıları başta 300 iken,daha sonra 600'e kadar çıkmıştır.Üyelerden üyelerin tamamı Patricilerden oluşuyordu ve senatus olabilmek için 1 Milyon sestertus bir servete sahip olmak gerekiyordu.
Sestertius:Romada çapı en büyük rans sikkeye denir.
Senatus üyeleri Forum Romanum'da curia binasında toğlanırlardı.
Yeni Rejimde Curia ve Santurya Meclisleri
Romada memurlara emir verme(İmperium)yetkisini aslında toplumun kendisi vermekteydi.Yani onların santurya meclisinde haşk tarafından seçilmesi gerekiyordu.Yani rejimin ilk zamanlarında bu halk rejimi durumda bu bakımdan hiç bir değişiklik görülmüyor.bir taraftan patrikçilere ait curia meclisi diğer taraftan hem patrikçileri hemde plepleri içine alan fakat bunları servet esasına göre sıralayan sentrua meclisi görevlerine devam etti.
Vatandaşların iştirak ettiği Sentrua,memur seçimi,kanun hazırlama,savaş açmak ve barış yapmak ve en önemlisi Konsülleri atamak yetkisine sahip olduğundan yegane halk meclisi karakteri gösteriyordu.
Diktatörlük
Roma Aristokrasisi devletin bu en yüksek makamının yetkilerini sınırlayarak muhtemel bir Tiranlı(diktatör) bütün tehlikelerini ortadan kaldırmış bulunmaktaydı.
Diğer taraftan yeni rejim olağanüstü sıkıntılı durumlarda devletin bütün güç ve araçlarını geçici bir zaman yerde bir tek yerde toplama hissetmiş.Bunun için geniş yetkili diktatörlük memuriyeti kurmuştur.Diktatör devletin fevkalade sıkıntılı zamanlarında senatüs'ün kararıyla konsüllerden biri tarafından tayin olunur ve yalnız başına hükmederdi.Fakat bu süre yalnız 6 ay içindi.Diktatör yaptığı işlerden hiçbir zaman sorumlu tutulmuyordu.Diktatör işe başlayınca consüller onun emrine girerlerdi.Kendisine yardımcı olarak yine kendisinin seçtiği bir süvari albayı bulunurdu.
Romanın bu olağanüstü sıkıntılar için ortaya çıkardığı diktatör meclisi aslında monarşik bir şekil göstermesine rağmen devletin bünyesinde aksi bir tesir yapmamıştır.Eski romalıların kendi ihtiyaçlarından doğan kendi siyasi dehaların eseri olan bu rejim çok defa Roma'yı sıkıntılardan kurtarmış ve devletin çerçevesini bozmamıştır.
Bunun en güzel örneği Sulla ve Caesar(sezar)'dır.
Patrikçi Plep Mücadelesi
Bilindiği gibi Romada asıl imtiyazlı sınıfı Patriciler oluşturmaktaydı.Devlet içinde hukuktan yalnız bunlar faydalanıyor.Senatusta yalnızca bunların dediği oluyordu.En zenginlerin çoğunluk teşkil ettiği Senturya meclisinde söz hakkı Patricilerindi.Sonuçta patricilerle Plepler arasında bir uçurum söz konusu idi.
İşte M.Ö 5. ve 4. yy'lad Roma tarihinde bu 2 sosyal sınıf birbiriyle mücadelesi şeklinde geçecketir.Bu iki asırlık süreç içerisinde
roma yalnızca iç meselelerle değil,dış tehlikelerlede uğraşmaktaydı.Zira krallık rejiminin yıkılıp cumhuriyet rejiminin gelmesi Roma'da 2 büyük tehlikeyide birlikte getirmiştir.
Son Etrüsk kralı Targuinius Superbus yeniden ideayı ele almak istiyordu.Fakat Romalılar şiddetle bu tehlikenin üzerine gitmiş öyleki bu mücadelenin içerisinde rol oynayan Consül İunius (Jünyus Brutus) kendi oğlunu bile idam ettirmiştir.
Romaya bağlı Latium şehirleri ile Again yarımadasının iç bölgesini oluşturan Sabinler,Aegullar,Volsclar ve Veiil şehirleri Roma'ya savaş açmışlardı.Roma 5. yy. boyunca bu kavimlere savaşmak zorunda kalmıştır.Bu savaşlar iktisadi manada zaten kötü durumda olan Pleplerin durumunu daha da kötüleştirmiştir.İşte Patrici-Plep mücadelesinin başlamasına neden olan olaylar bu dış tehdittirdir.
GALLER FELAKETİ VE ROMANIN SİYASİ BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI
M.Ö 5.yy. sonlarınca kuzey İtalya'da bir hareketlenme meydana gelmiştir.Romalıların galli dedikleri bir kent boyu yukarı İtalya'dan girerek bütün Po havzasını işgal etmişlerdir.Aslında kentler M.Ö 2000'li yıllarda Don nehri havzasında yaşamakta idiler ve ilk göç hamlesini bu zamanda İngiltere,Fransa ve Almanya üzerine yapmışlardır.3.yy.'da ise balkan yarımadasına girerek Macaristan üzerinden Romanya'ya ve M.Ö 278 senesinde de Delhiye ulaşmışlardır.Bunların bir kısmıda İllirya Bölgesini geçerek Adriyatik denizine gelmişlerdir.Bu gruplardan bir kolda aynı tarihlerde Anadoluya giderek iç Anadolu bölgesinde Galat devletini kurmuşlardır.
Kentler öncelikle Kuzey İtayla'da zayıflamış olan Etrüsle hakimiyetine son vererek buraya yerleşmiştir.Eski tarihçilerin belirttiklerine göre Galler çapulcu gruplar halinde mütemedyen Orta ve Güney İtalya'ya saldırıyorlardı.İşte böyle bir grup M.Ö 387 tarihinde Roma yakınlarına kadar geldi.Temmuzun 18'de yapılan bir savaşta Romalılar ağır bir yenilgi aldılar ve galler hızla Roma'yı talan ettiler.Yalnız Kapitol direnebildi.
Roma tarihinde Galler felaketi olarak adlandırılan bu olaya Roma şimdi birçok şeye yeniden başlayacaktı.Galler Roma'da kalmaiş,şehri tekrar terk etmişlerdir.Şehrin sakinleri dağlık bölgelere kaçarak canlarını kurtarabilmişlerdir.Gallerin çekilmesine müteakip şehir yeniden ve hızlı bir şekildekendisini toparlamaya başladı.Fakat Roma halkı üstün gayretleri ile kısa sürede şehrin imarını yeniden yapmayı başarmıştır.Ayrıca Roma'nın bu zor anlarında Etrüsk toplulukları Latium şehirleri ve özellikle Samnitler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.Roma bu topluluklarla teker teker yeniden savaştı.Bu mücadeleler içerisinde Samnitlerle yapılan savaşlar çok uzun zaman aldı.M.Ö 343 yılında başlayan ve 290 yılında biten Samnit savaşları 3 aşamada ele alınmıştır.Fakat Roma bu savaşlardan galip çıkmasını başarmıştır.340 sebesinde ise Latium şehirlerinden oluşan bir federasyon mağlup edilerek Roma siyasi birliğitamamlama hususunda çok önemli adımlar attı.Son olarak bir Yunan kolonisi olan Torentum şehride büyük bir direnme göstermesine rağmen Roma'nın şartlarını kabul etmek zorunda kaldı.Bu bölgenin ele geçirilmesiyle Roma yeniden Akdenizdeki otoritesini kurmayı başardı.
Bundan sonra Roma Latiumda'ki durumu yeniden tanzim etmiştir.Fakat bu sefer ne latin şehirlerini imha etmeyi nede onları buraya getirerek tek bir devlet kurmayı düşünmüştür.Aksine
Latin birliği dağıtılmış ve şehirlerin herbiri ile Roma bunların büyüklük mevki ve savaşlar karşısında kendine karşı olan tutumlarını nazarı dikkate alarak herbiri ile ayrı ayrı bir antlaşma imzalamıştır.Fakat bunlara kendi aralarında evlenmek ve ticaret yapmak yasak edilmiştir.Ancak Roma'ya yakın ve sıkıca bağlı olan bazı şeyleri Roma vatandaşlığı hakkı tanınmış ve Roma hukukundan faydalanmaları sağlanmıştır.İç idarelerinde ise kısıtlı özgürlük tanınmıştır.zamanla bu metot diğer şehirlerde uygulanmış ve Roma basamak basamak ve farklı haklarla bu şehirleri itaat altına almayı başarmıştır.(Divide et İmpire)
Romanın meydana getirdiği yeni hakimiyet şekli kısa bir zaman sonra LAtium şeklinde de etkisini göstermiş ve M.Ö 334'te adanın güneyindeki ve batı İtalya'nın verimli topraklarına sahip kampanya şehirlerinde yarım vatandaşlık haklarını alarak Roma ile birleşmiştir.Romanın Latium ve Campanyaya verdiği yeni şekil neticesinde kudreti oldukça artmıştır.
Sonuçta Roma kendisi ile birleşmiş birçok toplumuidarsine almıştır.Yakın çevresinde Etrüskler,Latinler ve Companialılar oluşuyordu.Roma kudreti bir zamanda İtalya ve İtalya dışındaki kuvvetlerle karşılaştığı zaman daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
İtalya'da Etrurya yavaş yavaş erirken Yunanistan İtalik kavimlere saldırıları ile giderek zayıflarken Roma Pers imparatorluğunu ortadan kaldıran ve Hindistanı fetheddikten sonra Babile dönen Büyük İskendere elçiler gönderiyordu.
ROMA TARİHİNİN ANA HATLARI
Roma M.Ö 3.yy.'ın ilk yarısında siyasi bütünlüğünü sağladıktan sonra Akdeniz'e açılma fırsatını yakalamıştır.Diğer taraftan doğuda İskenderin ölümüyle Makedonya krallığı birçok bölgeye ayrılmış ve giderek eski güvünü kaybetmiştir.Bununla birlikte Akdenizde yoğun ticaret devam etti.
Rus çarı M.Ö 814 yılında bir fenike kolonisi olarak kurulu olan Kartaca'nın kontrolunde idi.Diğer taraftan Roma Tarunt körfezinden sonrada Messenin bağışıı ele geçirmekteydi.
Sonuçta kartaca ile Roma'nın karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı.Nitekim Kartaca destekli bir Yunan kolonisinin Sicilyada ki askeri hareketliliğini bahane eden Roma Kartaca'ya savaş ilan etti.Kartaca savaşları Pön savaşları olarak bilinir.Bunun nedeni Romalıların Fenike kolonisi olan bu şehre Phoinikres olarak adlandırılmasıdır.Pön kelimeside buradan gelir.Neredeyse 120 yıl kadar devam eden ve Roma tarihinde çok önemli bir yer tutan Kartaca savaşı 3 aşamada incelenir.
1.KARTACA SAVAŞI
Kartacalılar denizde Rolmalılar ise karada güçlüydüler.Bu yüzden Romalılar kısa sürede Kartaca gemilerini örnek bir donanma oluşturdular.Dolayısıyla 1.Kartaca savaşı bir deniz savaşı şeklinde vuku bulmuş.SAvaş aralıklarla 23 yıl sürmüştür.241 senesinde yapılan büyük bir deniz savaşında Romalılar galip geldi.Bu zaferin nedeni Romalıların gemilerinde makara sitemini keşfetmiş ve kullanmış olmalarıdır.Geminin orta kısmındaki bir çatı ile düşman gemisine yapılan köprü vasıtasıyla rakip gemiyi ele geçirmek mümkün olmuştur.
1.Kartaca savaşının sonucunda Roma Kartaca ile bir antlaşma yaparak KArtaca'nın bu tarihten sonra Sicilya,Sardunya,Korsika adaları başta olmak üzere karadaki kolonilerle bağlantıyı kesecekti.Bu durum vatı akdenizdeki deniz ticaretinin Roma'nın eline geçtiğini gösterir.
2.KARTACA SAVAŞLARI
1.kartaca savaşını kaybeden Kartacalılar Roma'nın Kuzey'de Kelt kabileleri ile yapmış olduğu savaşları fırsat bilerek hem Romalılardan intikam almak hemde Akdenizdeki kaybetmiş olduğu üstünlüklerini geri almak için Roma'ya karşı savaş açtılar.KArtaca ordusunun başında savaş tarihinde ünlü bir komutan olarak bilinen (hanibey)vardı.Hanbali bu kadar meşgul eden olay ordusundaki fillerdir.Hanibay fillerle donatılmış ordu Cebeli Tarık boğazından İber yarımadasına çıkarak büyük bir kara savaşı başlamıştır.Romalılar İspanya'nın doğu sahillerindeki Saguntum şehrini sınır kabul etmişlerdir.Ancak Hanibay hiçbir gerekçeyi kabul etmeyerek filleriyle birlikte çok uzun sürecek bir macerayı çoktan göze almıştır.Hanibay zor şartlar altında biryandan ilerleyişini sürdürüyor,bir yandan bölge insanlarından asker topluyor,bir yandan Roma ile savaşıyoru.
Romalıların 3 kez bozguna uğramış olması ve Hanibal ordusundaki askerlerin bu şartlar altında birbirlerine lanetlemesini sağlayarak büyük bir psikilojik üstünlük sağlamıştır.Artık Romalılar bir kavmin içerisine girmiş.Romalı senatörler bu korkunç orduyu durdurabilmenin hesabını yaptı.Fakat ağır kış şartları ve dağlık arazi Kartaca ordusunu çok hırpalıyordu.Doğal şartların olumsuzluklarına rağmen M.Ö 216 senesinde Kanne Savaşında Roma ordusu birkere daha yenildi.
Kartaca ordusunun davul sesleri Roma'dan duyulur olmuştu.Ancak oldukça yıpranmış olan bu orduya ne İspanya'da nede Kartacadan yardım gelmemişti.Üstüne üstlük Romalılar bir atak yaparak Sicilya bölgesinde Sirakuya şehrine bir çıkarma yapmışlardı.Oradanda Skipiren komutasında kartaca kıyılarına ulaşmışlardı.
Bu kuşatma nedeniyle Hanibay apar topar Kartacaya dönmek zorunda kaldı ve M.Ö 202'de yapılan Zama meydan savaşında KArtacalılar yenildi ve Kartaca oldukça ağır şartlarda barış yapmak zorunda kaldı.Kartaca Afrika dışındaki bütün topraklar Roma'ya vermiştir.Roma bu zaferden sonra Batı Akdeniz egemenliğini kesinleştirmiştir.Üstelik Roma'nın şartları arasında KArtaca'nın hiçbir devlete savaş yapmayacağı şartı vardı.Bu Kartaca'nın bağımsızlığına vurulan büyük bir darbeydi.
3.KARTACA SAVAŞI
Bu 2 yenilgi sonrasında gücünden çok şey kaybetmiş kartacaya karşı Roma'nın son darbesi M.Ö 149 yılında başlayan M.Ö 146 yılında Kartaca kentinin tümüyle yakılıp yıkılması 3.Pön savaşıdır.
Savaşın nedeni Roma'nın kışkırtmasıyla KArtaca'nın arka topraklarında olan Numidyalıların Kartacaya saldırması olmuştur.Bu saldırıya karşılık veren Kartacalılar sözüm ona Antlaşma maddesini çiğnemiş oluyordu.Gerçekte Romalıların kafasında çok öteden beri bir tarihi düşmanların sayfadan silmek avrdı.Birkere daha KArtaca'ya gelen Roma ordusu bütün insiyetifleri ele aldı.Kartacalılar bütün güçleriyle savştı.
Burada büyük bir katliam yaşandı ve şehrin tamamını ortadan kaldırdı.Böylece KArtaca tarihten silindi.Şimdi Sıra doğuya gelmişti.....
|
|
 |
|
|
|
|