Bizans Tarihi 3
VALENS(364-378)
368-378 yıllarında imparatorluğun başında Valens bulunmaktadır. Kendisini I. Valentianus un imparator ilan etmesiyle doğu topraklarının hakimi olarak imparator olmuştur. Kısa süre sonra kendisi Antakya da iken kendinin imparator ilam eden Procopius un zerine yürüdü Procopius u öldürttü. Ardından ona destek veren ve Trakya yı tehdit eden Vizigotlar a savaş açtı. Mayıs 367 de Tuna ya geçerek Vizigot topraklarını yakıp yıktı. 369 da Vİzigotlara karşı büyük bit galibiyet aldı. Perslerle savaştı. Fakat bütün bunlara rağmen bu barbar tehlikesini halledemedi. Bu nedenle Mezopotamya da elde ettiği zaferde karşın 367 de İranlılara karşı uygun olmayan koşullarda mücadele etmek zorunda kaldı. Aynı yıl Vizigotlara Tuna nın güneyindeki topraklara (ki bu sıralar Hun tehlikesi atmaktaydı) yerleşme izni verdi. Fakat kısa bir süre sonra Vizigotlar tekrar ayaklandı. Adriyanapolis (Edirne) de Ağustos 378 senesinde giriştiği savaşta yenildi ve savaş alanında öldü.
Ariuscu Hıristiyan olan Valens Katoliklere baskı yaparken Paganlara dokunmadı. Diğer yandan İstanbul da çeşitli bayındırlık işlerini yürüttü ve bugünkü şehzade başındaki semtindeki kendi adıyla anılan Su Kemerini yaptırdı.
Katolik:
Dünyaya günahlar içinde gelen ve esas mutluluğun öbür dünyada bulunacağına inanan çok katı kurallara sahip Hıristiyan dünyasının en büyük ve en köklü mezhebidir. İnançlarına göre bu mezhebi havarilerinin ilki olan Petrus bulmuştur. O aynı zamanda İsanın vekilidir. Petrus tan sonra gelen papalarda Petrus un vekili sayılırlar. Böylece papalar İsanın yeryüzündeki temsilcisidir. Ortodoks mezhebi ise bu mezhebin rakibidir. Onlara göre baba olan tanrıdır. Ancak İsa tanrı ile aynın cevherden değildir.
2.THEODESİOS
Arcadius un yerine 7 yaşındaki oğlu 2. Theodesios tahta çıktı(408-450). Bizans tarihçileri bu imparatoru çok parlak bulmazlar. Çünkü yaşının küçük olması imparatorluğun yine etrafındaki kimseler tarafından yönetilmesine sebep olacaktır. Zamanının çoğunu güzel el yazması kopyalarına verdi ve bu nedenle halkın kendisine yakıştırdığı “hattat” sanıyla 42 yıl tahtta kaldı. Fakat 4. yy lın sonlarındaki olaylardan(Romanın istilası) özellikle, batıda yaşananlardan korkmuş, birleşme gereğini kavramış yüksek görevliler yönetimin dizginlerini sıkı sıkıya elde tutuyorlardı. Bu dönemde Sasanilerle avantajlı denebilecek anlaşma imzalandı. Valesin ölümünden beri yani 40 yıldan beri Roma askerlerinin görülmediği Tuna nehrine birlikler çıkarıldı ve but üzerinde Hun akınlarına karşı bir engel oluşturuldu. İstanbul un sürekli olarak mısır buğdayı ile beslenmesi sağlandı. Gotlardan boşalan Balkan Yarımadasındaki kentlerin çevresine surlar, siperler ve tahkimat yapılarak bir düzene sokuldu. 413 de Marmara dan Haliç e uzanan 7km uzunluğunda bir sur inşa edildi.
415 de Theodesios un ablası Pulkheria yönetimi ele geçirdi. Yönetim bundan böyle belirgin bir dinsel çehreye büründü. Pulkheria nın etkisiyle saray bir manastıra dönüştü. Gün mezmurlar ve İncil okumakla başlıyor, kilisenin emrettiği tüm ayinler tam saatinde yapılıyordu. Hükümet bu duruma yakışır bir biçimde hoşgörüsüzlüğün dinsel eziyetin ön plana çıktığı bir görünüm aldı. Kamu görevlileri görevlerinden alındılar, hatta açık arttırmayla satışa çıkarıldılar. Bu durum doğuda kalabalık bir nüfus oluşturan Yahudilere bile tesir etti. Onlarda hükümetin bağnaz politikasından oldukça etkilendiler. Bu zamanda İskenderiye de yaşanan bir olay Bizans ın hoşgörüsüzlüğünü ortaya çıkarması açısından önemlidir.
İskenderiye de güzelliği ve zekasıyla ün salmış paganist inançlara sahip Hypatia(370- 415) adlı bir öğretmen keşiş sürücüsü tarafından linç edilmiş, cesedi yollarda sürüklenmiş parçalara ayrıldıktan sonrada yakılmıştır. Bu olay İskenderiye halkının belleğinde önemli bir yer etmiştir. Platon ve Aristotales in görüşlerini savunan bu bilim kadını felsefe ve matematik dersleri veriyordu. Kendisinden kalma 13 ciltlik bir aritmetik kitabı olduğu söylenmektedir.
Netice itibariyle Pulkheria yönetimindeki Bizans hükümeti güvenliğini sağlama kaygısını, dini hoşgörüsüzlüğüyle birleştirmiş ve içinde kopuk bir Bizans ortaya çıkmıştır.
PULKHERİA
Kız kardeşleri Arcadia ve Maria gibi bekarlık andı içip kendisini tanrıya adamıştı. Theodosios a eşini o bulmuştu. Atinalı bir profosör kızı (Eudocia) güzelliği ile Theodosios u etkisine aldı ve Doğu Roma iki kadının çatışmaları içerisinde yönetildi. Zira bunlar farklı mezheplere inanıyorlardı. Pulkheria “Nestorius” mezhebine bağlı bağlıydı, Eudocia ise “monofizit” mezhebine bağlıydı. İşte 2. Theodosios bu şartlar içinde yetişmiş bir imparatordu.
Fakat bütün bunlara rağmen Theodosios hükümeti pagan adetlerini ve kurumlarını tamamen silmemişti. Bunun en önemli kanıtı Atina daki pagan okuluydu. Bu okul o sıralar çok ünlüydü. Dünyanın her tarafından varlıklar insanlar bu okula geliyor ve en iyi öğretmenlerle bu okulda yetişiyordu.
Theodosios Atina daki bu pagan okulunu kaldırmaya cesaret edemedi. Fakat orta Hun tehlikesi Yunanistan coğrafyasında yaşayan insanların surlarla örülmüş İstanbul a taşınmasına neden oluyordu. Bu durumu fırsat bilen Bizans 425 senesinde İstanbul da ilk Hıristiyan üniversitesini kurdu. Pulkheria gelenek ve görenek hukukunu yasalaştırarak yönetim makamlarını sağlamlaştırmak üzere 438 de Constantinus tan Theodosios a kadar Hıristiyan imparatorların çıkarttıkları kararnamelerin bir derlemesi olan Codeks Theodosios u yayınlattı. Hem doğu hem batı Roma imparatorluklarında benimsenen Codeks barbar krallıkların hukuku üzerinde de etkili oldu. Kızını batı Roma imparatoru 3. Valentanus la evlendirdi. 450 senesinde bir av kazasında öldü.
431 senesi Bizans da yine buhranlı dönemlerin başladığı tarihtir.
431 de Vandallar İtalya nın buğday ambarı olan Afrika ya saldırdılar. Theodosios batının isteği üzerine bir ordu gönderdi. Ancak Bizans ı Batı Roma orduları bu defa ağır bir yenilgiye uğrattılar. 433 de Vandallar Kartaca yı ele geçirmeye başladılar. Bu gelişme üzerine yeni bir ordu hazırlandı. Ancak Bizans ın beklediği korkunç tehlike Atilla ile ortaya çıktı. Böylece Kartaca Vandalların eline kaldı. Artık Bizans uzun bir süre kendi kaynaklarıyla beslenmek zorundaydı. Kartaca nın düşmesi imparatorluğun ‘doğulaşma sürecinin’ siyasi başlangıcıdır. Bu sırada Atilla Tuna boylarına geçerek Mözya yakınlarındaki 100 e yakın yerleşme yerini yağmaladı. İmparatorluk ordusu Utus yakınlarında ağır bir yenilgi aldı. 448 de Hunlarla yeni bir anlaşma yapıldı. Bizans ağır vergilerle Atilla yı tutmaya çalıştı. Ancak Atilla nın istekleri ve tacizleri kazandığı zaferlerle daha da arttı. Atilla Singidiuv ve Nouae arasındaki bütün boş toprakları talep etti. Bunun üzerine Bizans Atilla nın elçisi Edoka yı yüklü miktarlarda altın karşılığında Atilla ya suikast yapılmasını teklif etti. Ancak bu plan tutmadı ve Bizans la çok daha ağır şartlarda bir anlaşma yapıldı. Yani imparatorluğun onuru bir kez daha kırıldı. Çağdaş yazarlardan Priskos gelecek kuşaklara elçilik heyetinin 448 de Atilla nın sarayında geçirdiği günlere ilişkin 5. yy Avrupa Hunları hakkında elden kaynak olabilecek bir eser bıraktı.
Pulkheria Malcianus ile enlenerek onu tahta çıkardı. Kendisi 2. Theodosios un etkili bir komutanı olan Aspar ın hizmetlerinde bulunmuş uzun yıllar savaşmış iyi bir askerdir. Tahta çıktığında inanılmaz cesur bir karar olarak Hunlar la olan anlaşmayı iptal etti. Fakat bu kez talih Bizans tan yanaydı. Çünkü o sıralarda Atilla Roma ya yönelmişti ve 453 de Atilla nın ölümü ve Hun Konfederasyonu nun dağılması Bizans ı korkunç bir tehlikeden uzaklaştırmıştır.
Markianus un hükümdarlık döneminde ki en önemli olayı 451 de Eksmenklik Konsülü (eşitlik) toplamasıdır. Bu konsey Hıristiyanlığın Hz. İsa nın tanrısal ve insani olan iki doğası olduğu öğretisini onayladı(Diofizit).Monofizit görüşünü reddetti. Ayrıca konsey Roma Psikopozluğu ile İstanbul Patrikliğini eşit saymıştı. Roma Bizans ın gerçek bir dini özerklik istemesini ve elde etmesini önleyememiştir. Bu doğu kilisesi ile bat kilisesini karı karşıya getirmekti.
Bizans ın doğulaşma sürecindeki ini nedenlerin ortaya çıkması:
Markianus dönemindeki başka bir bilgide onun taç giyme törenlerini oldukça ihtişamlı bir şekilde yapmış olmasıdır. Bu ihtişamın mutlak hükümdarı, tanrının seçmiş olduğu insan yapıyordu. Yani hükümdar tanrının temsilcisiydi. Ortaya ilahi bir karakter çıkıyordu. Daima ikonlara tapmaya alışık halkın gözünde bu kutsal despot(hükümdar) altınlarla işlenmiş kıyafet içinde kıymetli taşlarla bezenmiş tacı altında tanrının kişiselleşmiş ve gözle görülür hale gelmişti.
Theodosios un hanedanı Markianus un ölümüyle son buldu. Bilindiği gibi Roma da ordu komutanlarının çok büyük etkisi vardı. Bu zamanda da bir çok cephede savaşmış olan Avar kökenli Aspar Tribunluk yapmış olan Leon adında İsrauralı şahsı imparator tayin etmişti. Ancak bunun bir karşılığı vardı. O da kendisinden sonra oğlu Ardabarius un tahta geçirilmesiydi. Bu zamanda gerek doğuda gerekse batıda barbar nüfusu çok artmıştı. Aslında İstanbul halkı Gotlara karşı kin duymaktaydı. Bu nedenle Leon un yaptığı ilk icraat kendi bölgesinden (Konya, Ermenok, Bozkır) alternatif bir ordu oluşturma eylemine girdi. Ve ilk etapta bir muhafız alayı kurdurdu. Bu esnada Alan Ricimes batı Roma da terör estirmekteydi. İstediği imparatoru alıyor istediğini indirebiliyordu. Kısacası batı artık son günlerini yaşıyordu. Leon un batı Roma imparatorluğuna sahip olma hayallerini gerçekleştirebilmesi için artık geçerli bir bahanesi vardı. Bizans ın en zengin şahsiyetlerinden biri olan Anthemius önderliğinde büyük bir ordu hazırlandı. Çağdaş tarihçilerin bilgilerine göre 1113 parçadan oluşan bir donanma ve 100.000 kişilik bir ordu… ne var ki bu sefer tam bir bozgunla sonuçlandı. Donanma Ricimer tarafından yıkıldı, orduda dağıtıldı. Anthemius Ricimer in emriyle öldürüldü. Leon hıncını Aspar ve oğlu Ardabarius tan çıkardı. İkisini de saraya çağırtarak öldürttü. İstanbul sokaklarında yeniden bir Got avı başladı. Leon nun bu özel birlikleriyle Gotlar arasında çıkan mücadelede galip gelen İsauralılar oldu.
Fakat Atilla döneminde Hunlara bağlı ve Atilla ile birlikte Galia Seferine çıkan Ostrogotlar Hun Konfederasyonun dağılmasından sonra tam bağımsızlıklarına kavuştular ve tüm Pannonia yı zapt ettiler. Pannonin Gotları 470 de Singidinum ardından da güneye inerek Nişi yağmaladılar. Fakat sonuçta Leon Aşağı Mözya yı Gotların yerleşimine vererek onları sakinleştirmeyi başardı.
ZENON 474-491:
Leonun ölümüyle tahta damadı İsauralı Zenon çıktı. Yeni imparatorda eskisi gibi yerli ordu kurma siyasetini sürdürdü. İmparatorluk muhafızlarını kendi halkından oluşturdu. Artık Bizans ordusunun yarısını oluşturan barbarların yerini yerli askerler almaya başladı. Zenon ilk olarak Afrika daki Vandallarla kalıcı bir barış sağladı. Ama kısa bir süre sonra en yakın danışmanı İllios ile 1. Leonun eniştesi Basiliskos tarafından tahttan uzaklaştırıldı. Basiliskos 475 senesinde imparatorluğu ele geçirdi. Ancak 476 da İstanbul ageri dönen Zenon, Ostrogotların şefi olan Theoric in yardımıyla tahtı yeniden ele geçirdi. İllios 488 de yakalatılıp idam ettirildi. Basiliskos ise önce Kapadokya ya sürüldü sonrada öldürüldü.
Bu sıralarda Batı Roma imparatorluğu artık tarih sahnesinden çıkıyordu. Atilla nın elçisi Edoka nın oğlu Odakr 476 senesinde son roma imparatoru Romolüs Ogüstüs ü yenerek bu imparatorluğa son verdi. Özetle Bizans için artık çok daha farklı olayların sahne alacağı yeni dönemlere girilmeye başlandı.
Neticede Zenon dönemi Bizans ın bu gebe kalacağı olaylara ışık tutacak özelliktedir:
  • Ordunun yerli halktan oluşturulması
  • İlk isyanlarla ve karışıklıklarla geçmesi
  • Monofizitçilerle anlaşıp papanın muhalefetine rağmen monofizitçilere birçok imkanın verilmesi………………………..
  • Köylü ve çiftçilerin giderek artan vergiler. Magnatların zorbalıkları nedeniyle topraklarını bırakıp kentlere göç etmeleridir
Bu durum daha önceden Afrika yı kaybetmiş olan Bizans için büyük tehlikelerin işaretleriydi.
I. ANASTASİUS(492-518)
Kendisinden öncekilerin hepsinden daha bilinçli olarak Bizans ın emperyalist emellerini doğuda toplamaya, sınırlarda düşmanları durdurmaya, başkentin korunmasını arttırmaya, maliyesini yeniden düzenlemeye, maddi refahı çoğaltmak suretiyle savunma vasıtalarını daha mümkün kılmaya gayret etti. Ve kuvvetlerini dağıtmak için batıyı kendi kaderine bıraktı. Gerçekten Anastasius maddi açıdan bitkin bir imparatorluğu devir almıştı. Ancak tarih onu Bizans ın imparatorluğu içinde iyi bir yere oturtmaktadır. Çünkü kolonları toprağa bağlamayı büyük bir ölçüde başarmış ve bir doğu politikası izleyerek Orta Doğu ve Mısır ın zenginliklerinden faydalanmasını bilmiştir. Orduyu yeniden toparlamış ve bu zamanda ortaya çıkan Slav tehlikesini önleyebilmek için İstanbul da yeni surlar inşa ettirmiştir. Anastasius un dikkat çeken bir diğer politikası da bu izaura birliklerini Trakya bölgesine kaydırarak en azından bir süre için hem Slavlara karşı bir tedbir alıyordu hem de İstanbul u bu savaşcı halklardan kurtarmış oluyordu.
Fakat onun Bizans ta kaderini şekillendiren politikası elbette din üzerine kurulmuştur. Siyasi birliği ancak dini birlik tutabilirdi ve o bu birliğin monofizit düşünceyle gerçekleşeceğine inanıyordu. Ne çare ki İstanbul, balkanlar ve Anadolu nun büyük bir kısmı Ortodoksluğa bağlı kalıyordu. İmparatorluk tebaasının büyük bir bölümünün arasını açan bu inanç ayrılığından sonu gelmez karışıklıklar doğuyordu. Anastasius bunları yatıştıramadan ölmüştü. Fakat imparatorluğun batı ile ilgisini kesmiş ve Bizans kilisesi ve papalık arasındaki mezhep ayrılığından dolayı Roma nın egemenliğinden sıyrılmış tam anlamıyla bir doğu devleti haline getirmeye bütün gücüyle çalışmış olduğundan dolayı vicdanı rahattı.
İmparatorluk kritik bir ana gelmiş bulunuyordu. Geleceği kendisini yönetecek olan imparatora bağlıydı. Bu imparator ancak iç kaynaşmaları frenlerse gücüyle korku aşılarsa dünyaya silahsız bir kargaşalık içinde değil yayılış halinde bir devler oluğu izlenimini yayarsa yaşayabilecekti. Bu karar anında Bizans kendisini tutmaya kendisine önderlik etmeye yetenekli bir idarenin otaya çıktığını görmek tarihine erdi. Bu Justinianus tu.
*Ondan önce Justianus (amcası) tahtta bulunuyordu.
Aslen Romalı olmasına rağmen Anastasius un monofizit düşünceye eğilmesi ve bunu bir politika yapmasının nedeni ve sonucu ne olmuştur?
Cevap: Mısır ve Suriye deki zenginliklerin, ekonomik manada bu bölgede kaynak rezervinin olması, bu zenginliklere sahip olmasını ve monofizitin benimsenmesine neden olmuştu yada Bizans mali sıkıntısını atlatmıştı.
JUSTİNİUS(518-527)
Anastasius un bir vekil bırakmaması sonucu tahta geçmiştir. Esasen Justinius cahil bir adamdı. 518 de tesadüflerin getirdiği bir imparator oldu. Aslen İlliryalı köylü bir ailenin çocuğu olan Justinius 20 yaşında Constantinepolis e geldi. Orduya girdi. Yeteneklerini burada kanıtladı. Kısa zamanda yükselerek muhafız alayı komutanı oldu. Anastasius un bir varis bırakmadan ölümü üzerine senato tarafından imparator seçildi. Justinius gelir gelmez Anastasius un uygulamış olduğu politikalara son verdi ve monofizitçilere baskı uyguladı. Hükümet politikasını tamamen Ortodoks inançlara göre oluşturdu.
İyi bir asker olmasından dolayı farklı cephelerde yapmış olduğu savaşlarda genellikle başarı sağladı. En önemli askeri başarısı; stratejik bir konumda olan Lazika (Gürcistan) yı elde tutmayı başardı. Ama Tuna yı geçen Balkan ve Balkan eyaletlerinde karışıklıklar çıkaran Slavlara üstünlük sağlayamadı. Kendisinin ölümünden az önce yeğeni Justinianus imparator oldu.
JUSTİNİANUS(527-565)
Amcası Justinius un faaliyetlerinde birçok kere beraber olması onun gerek askeri gerekse idari manada önemli bir deneyim kazanmasına nede oldu. İmparator olduğunda Bizans ın yıllardır süre gelen problemleri (barbar meselesi, ekonomik sorunlar, dini kargaşalar) devam etmekle birlikte Anastasius un zamanında almış olduğu tedbirler sayesinde en azından bu coğrafyada ki en güçlü imparatorluk olma durumunu koruyordu.
Bazı tarihçiler Justinianus dönemini Bizans ın altın çağı olarak değerlendirirken bazı tarihçilerde imparatorluğun çöküşünün başlangıcı olarak değerlendirir.
Daha Justinius zamanında Justinianus un etkisiyle yeni bir politika takip edildiği görülür. Öncelikle Roma ile devam edilen ayrılığa son verilerek büyük bir kararlılıkla monofizitçiler devlet kadrolarından süratle sürüldüler. Yalnızca monofizitçiler değil Yahudiler ve Samanilerde aynı politikanın kurbanı oldular. Bu baskı imparatorluğun bütün dahilinde şiddetle uygulandı hatta o zamana kadar kapatılmaya cesaret edilemeyen Atina daki Pagan okulu kapatılarak paganlık tarihe karıştı. Justinianus un bütün amacı Ortodoksluğu sarsılmaz bir güç haline getirmek ve bütün Roma yı Ortodoks bir imparatorluk altında birleştirmekti.
Mısırlı tarikçiler ona hiç uyumayan adam adını verdiler. Sonsuz bir enerjiye sahipti. Sarayın her köşesini gece gündüz adımlar ve kafasında sürekli fetih planları kurardı. Teolojiye de oldukça düşkün olan bu imparator aynı zamanda törenlere, merasimlere ve kutlamalara da çok fazla önem verirdi. Kendisini yeryüzünde tanrının gölgesi olarak görürdü. Oldukça otoriter ve marur idi. Huzuruna çıkanlar onun eline eteğine elvani elbisesinin paçalarına sürmek zorunda kalırlardı. Eski Roma azametinin hatıralarını ruhunda kuvvetle taşıyan Justinianus, Bizans ı bu imparatorluğun varisi görüyor ve bu sebeple de imparatorluğun eski şan, şöhretini iadeyi düşünüyordu. Kendisini Sezarların halefi saydığından canlı bir kanun kusursuz ve mutlak bir hükümdar olma amacını taşıyordu. İşte Justinianus un bütün amacı Ortodoks Hıristiyanlığını Büyük Roma altında birleştirmekti.
Justinianus bu hayallerini gerçekleştirecekti. Fakat onun bu başarı öyküsünün alında Narses ve Belizarius gibi idareden askerlikten çok iyi anlayan danışmanları yatıyordu. Fakat her şeyden önemlisi en az onlar kadar etkili olan, çok sevdiği adeta tapındığı karısı Theodora idi.
JUSTİNİANUS’UN DIŞ SİYASETİ
Justinianus Roma yı eski refahı ile canlandırmayı bir Hıristiyan imparatoru olarak da herkesi zorla Ortodoks edeceğini hükümdar sıfatıyla dogmatik meselelerde karar sahibi bulunacağını dolayısıyla kilise işlerini nizama koyabileceğini düşünmüş ve tüm siyasetini bu esaslar üzerine bina etmiştir.
Doğu Cephesi:
Bizans doğuda başta Belizarius olmak üzere bütün komutanlarıyla Sasanilerle mücadele içerisindeydi. Sasani ordusunun başında I. Kubad yer almaktaydı. Kubad ın ölümünden sonra (531) I. Hüsrev ordunun başına geçmiştir. Ve Bizans şartları uygun olmasına rağmen Sasanilere bir anlaşma teklif etmiştir. Bunun üzerine I. Hüsrev ile 532 yılında “Sonsuz Barış Anlaşması” imzalandı. Fakat Bizans ın batıya yönelmesiyle Hüsrev anlaşmayı iptal ederek hızla Bizans topraklarına girdi. Suriye, Güneydoğu Anadolu bölgelerini ve bilhassa Antakya yı yağmaladı. 541 senesinde stratejik bir konumda olan Lazika Sasanilerin eline geçti. Burası 557 yılına kadar sasanilerin elinde kaldı. Bu gelişmeler üzerine Belizarius tekrar ordunun başına döndü ve 551 yılına kadar sasanilerle çarpışmalar devam etti. 551 yılında tekrar bir anlaşma yapıldı. Fakat bu anlaşmanın nedeni tarafların üstünlüklerinden değil bir veba salgınıydı.
Kuzey Afrika Cephesi:
Justinianus batıda imparatorluğun yitirdiği geri almayı görev sayıyor, İtalya ve Kuzey Afrika da Hıristiyanlara yapılan baskıyı göz ardı edemiyordu. Kuzey Afrika da Vandal krallığı altındaki Hıristiyanlar büyük baskı altındaydılar ve 533 senesinde Justinianus Afrika ya saldırdı. O zaman karşı tarafın başında bir Vandal olan Gelimer bulunmaktaydı. Bizans hiçbir direnişle karşılaşmadı. 500 gemilik bir filo ve 92 büyük savaş gemisiyle ağustos ayında karaya çıktı. 534 de Belizarius Kuzey Afrika yı aldı, Gelimer teslim oldu. Ancak daha sonra çıkan isyanlar devam etti. Afrika nın tam olarak ele geçmesi ancak bu zamanda oldu.
Batı Cephesi:
Roma uzun bir dönem Theodorich tarafından yöneltiyordu. Theodorich fiilen bağımsız olmakla birlikte resmen Roma imparatorluğunu temsil ediyordu. Önceleri hoşgörülü bir imparator iken son zamanlarda kilise öğretisine bağlı Hıristiyanlara karşı bir baskı oluşturmuştur.
Kilise Öğretisi: Hıristiyanlık tarihinde bir fonksiyon. Hıristiyanların kendi etraflarından ibadet için cemaatleşmesidir.
Ölümünden sonra karışıklıkları fırsat bilen Justinianus İtalya ya bir ordu gönderdi. Fakat batı seferi Bizans için çok zahmetli oldu. 20 yılı aşan askeri seferlerde nihai başarı sağlanamadı. Sonunda Roma Bizans ın eline geçmişti ama hem halk çok fakirleşmiş hem de Bizans Roma yı elde tutacak ve barbarlara karşı koyabilecek güce hiçbir zaman sahip olmadı. Şeklen Justinianus un hayalleri gerçek oluyordu ama bu şekil bir süre sonra yeniden dağılacaktı.
550 sendesinde ise İspanya daki Vizigotların direnmesi daha az sert oldu ve ispanya da görünürde Roma nın elinde geçmişti.
Kuzey Cephesi:
Justinianus un askeri bakımdan en zayıf olduğu bölge Tuna boylarıydı. Bu sahanın savunmasını düşünmemiş değildi ancak burayı savunabilecek kadar elinde yeterli kuvveti yoktu. Bu nedenle bu bölgeyi müstahkem mevkilerle savunmayı tasarlamış ve Tuna nın kuzey kıyılarında itibaren Yunanistan ve İllirya ya kadar müstahkem mevkii inşa ettirmiştir.
SORU: İllirya, Galia, Galiçya, Pannonia, Mözya, Daçia, Dalmaçya; bölgeleri açıkla bu günkü yerlerini harita üzerinde öğren.
Justinianus barbarların kale muhasaralarını beceremedikleri için bu yönde 500 den fazla müstahkem mevki veya müstahkem şehir meydana getirmiştir. Diğer taraftan barbarlara karşı takip ettiği kurnaz siyasetle kah onları Roma nın müttefiki adıyla hizmete alıyor kah onları birbirine karşı kışkırtarak Bizans tan uzak tutuyor ve hırpalıyordu. Ancak bu yöntem her zaman başarıya ulaşmıyordu. Özellikle Slavlarla Bulgar Türk kavimleri bu karakollar arasından geçerek bazı şehirleri şiddetle yağmalıyordu.ancak Slav tehlikesi zamanla Bizans ı daha da fazla tehdit etmeye başlamaya başlamıştır. Daha Anastasius zamanında ilerlemeye başlayan ve sürekli Bizans’ı rahatsız eden Slav seferleri tarih boyunca Bizans tan ayrılmayan bir mesele olarak kalmıştır. Hemen her yıl Tuna yı geçerek Bizans arazisine giren Slav birlikleri Frakya, Peleponnes ve İstanbul civarlarına kadar girmişler ve batıda Adsitatik sahillerine varmışlardır. Böylece Justinianus Slav meselesi balkanların problemlerinden biri haline gelmiştir.
Yine Hun akınları küçümsenmeyecek boyuttaydı ve Hunlar İstanbul a artık dayanmışlardı. Böylece Justinianus devrinde Bizans Galia, Galiçya, kuzeyde Tuna, güneyde Afrika sınırların ulaşmıştır.
 
Devlet İdaresi:
Justinianus ülke sınırlarını savunma konusunda üstün bir gayret göstermiştir. Sınır boylarında hiç olmadığı kadar kaleler ve garnizonlar inşa edilmiş ve surlar yapılmıştır. Bir de farklı olarak sınır boylarında oturan bölge halkı yarı asker yapılmak suretiyle savunma sisteminde farklı bir uygulamaya gidilmiştir. Böylece çiftçi ailesini ve topraklarını korumak için daha güvenli bir mücadele gösterecekti. Justinianus’un ünü fetihlerden ziyade yönetim metodlarından kaynaklanmaktadır. Bilhassa eskimiş hukuk düzeni üzerindeki çalışmaları sosyal hayattaki sıkıntıların halledilmesi hususunda önemli adımların atılmasını sağlamıştır. Justinianus devlet yasalarının ve kararnamelerinin derlenmesi amacıyla bir komisyon kurdu. 528 yılında kurulan bu komisyon bir yıl sonra çalışmalarını tamamladı. (Codeks Constitutionum) 5 yıl sonra da benzer bir çalışma daha yapıldı. Bu da DİGESTA adlı bir metinle son buldu. Ayrıca okullarda okutulmak üzere İNSTİTUTİONES hazırlandı. 534’te ise Justinianus’un bizzat çıkardığı yasaları da kapsayan Codeks Justinianus tamamlandı. 534/565 yılları arasında ise çıkardığı fermanlar tek elde toplandı. (Novella Codeks Constituniones Codicem) Justinianus rüşvet ve yolsuzlukları ortadan kaldırmak, halkın Valiliklere kolayca erişebileceği bir sistem getirerek bürokrasideki engelleri ortadan kaldırmaya çalıştı. Eyalet yöneticiliğinin parayla alınıp satılmasını ortadan kaldırdı. Valilik ve diğer idarî binalarda kısacası kurum ve müesseselerde halkı koruyan memurlar atandı. Böylece halkın şikayetlerinin gerekli mevkilere ulaşmasını sağladı. Fakat Justinianus döneminin en önemli faaliyetlerinden biri imparatorluğun bütün topraklarında son derece hızlı mimarî atılımlar olmuştur. Buna göre birçok yerde surlar, köprüler, su kemerleri, hanlar ve stadyumlar yapılmıştır. Depremde yıkılan kentleri yeniden yaptırmış ve buralarda görkemli kiliseler ve manastırlar inşa ettirmiştir. Mesela 528 senesinde yıkılan Antakya’yı tamamen yenilemiştir. Nika isyanında hasar gören Ayasofya restore edilerek yeniden ziyarete açılmıştır.
 
Kilise Politikası:
Bilindiği gibi kilise devletle birlikte hristiyan imparatorluğun iki temelinden birisiydi. Justinianus’un çıkardığı yasaların çoğu bu nedenle dinsel sorunlarla ilgili ayrıntılı hükümler getiriyordu. Örneğin putperestlerin ve heretiklerin öğretmenlik yapmaları yasaklanmıştır. Kalkedon concülünün almış olduğu Hz. İsa’nın yalnızca tanrısal bir varlığa sahip olduğunu savunan monofizit alem elbette bu dönemde büyük bir çelişki ve rekabet ortaya çıkarıyordu. Justinianus doğrudan ortadoksluğu düşürmek ve uygulamak temel prensibiyle birlikte eşi Theodora’nın monofizit olması sebebiyle bu tartışma farklı bir boyuta taşınmıştır. Mısır, Suriye, Filistin tamamen monofizitti. Bu düşünce bölge halkının milliyetçiliğini artırıyor ve bu da söz konusu yerlerin özerk ve bağımsız olma şeklinde bir açılım ortaya çıkarıyordu. Açıkçası ciddi bir bölünme söz konusuydu. Neticede Theodora’nın varlığı monofizitçilere karşı tam bir baskı uygulamasını engellemiş bu da bir noktada bütünleşme çabalarını diğer taraftan da ayrılma emellerini ortaya çıkarmıştır. İmparatorluğun son dönemlerinde ise devlet işlerinden çekilen Justinianus ilahiyatla ilgilendi. Hz. İsa’nın bedeniyle acı çekmediği görüşü olan AFTAR ODOSETİZM ‘i ortaya çıkardı ve birde ferman çıkardı. Bu ferman birçok protestoya yol açtı. Çok sayıda din adamı bu öğretiyi reddetti. Kendisinin ölümünden sonra 2.Justinus’un tahta geçmesiyle konu kapandı. Sonuç olarak Justinianus’un siyasi düşüncelerini tam olarak gerçekleştirdiğini söylemek zordur. Batının bir kısmını yeniden fethettiğini doğrulamakla birlikte diğer sınırlarının güvenliğini tehlikeye atmıştır. Dış politikada gösterdiği büyük fedakarlık bir sonraki neslin geleceğini büyük riske atmıştır. Fakat bütün saltanatı süresince Bizans’ı dünya sahnesinin birinci plânında göz kamaştırıcı bir şekilde yükseltmiştir. Kendi döneminde ticarete verilen önem İstanbul’u bir ticaret ve sanatkâr merkezi hâline getirdi. Özellikle Çin’den yapılan ipek ticareti ve bir müddet sonra ipek imalatı ticaretin canlanmasına ve tekstil sanayisinin kurulmasına neden oldu. Ülkede birbiri ardına yapılan imar faaliyetleri Bizans sanatını hayranlık uyandıracak bir seviyeye ulaştırdı.                                  
 
 
                                               ANTİK ROMA TARİHÇİLERİ
 
   EUSEBİUS: M.S 4.yy'da imparartor CONSTANTİNUS zamanında yaşamıştır. Bizans tarih yazıcılığı bunun zamanında başlamıştır. Hristiyan dünyasında kilise babaları arasında kabul edilen EUSEBİUS'un çok sayıda kitabı arasında en kıymetlisi on kitaptan oluşan KİLİSE TARİHİ adlı eseridir.
 
ZOSİMOS: 5.yy sonu ve 6.yy başlarında imparator ANASTASİUS zamanında yaşamıştır. Ayrıca imparatorluk hazinesi avukatı olarak görev yapmıştır. 6 kitaptan oluşan HİSTORİA NOVA (Yeni Tarih) adlı eseri Roma imparatorluk dönemi hakkında bilgi verir.
 
 PROCOPİUS: Bizans tarihçileri arasında en tanınmış olanıdır. 3 temel eseri vardır. Bunlardan BELLA (Savaş) adlı eserinde JUSTİNİANUS dönemi savaşları anlatılır. Bu eser 8 kitaptan oluşur. ANEKTODA
veya HİSTORİA ARCANA eserleri ise en tanınmışlarıdır. Bu kitaplar Bizans entrikalarını imparatorların ve imparatoriçelerin taht kavgalarını ve kirli işlerini anlatır. AEDEFİCİA ise imparatora yaranmakiçin yazılmış bir kitaptır.
 
Bölümler
 


Bu sayfayı nasıl buldunuz?
kötü
orta
iyi

(Sonucu göster)


 
Bugün 12 ziyaretçi (20 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol